Globalleşen dünyada mevcut gümrük duvarları üreticileri diğer ülkelerdeki üreticiler ile rekabet etme zorunluluğu içerisine itmiştir.
Yaşanan bu gelişmeler sonucunda üretim gücünün, kalitesi ve kapasitesi önemini giderek yitirmekte, yerine üretilen malları daha iyi şartlarda pazarlama işlevini sağlayan telif hakları ( tescilli markalar, tescilli patentler gibi) almaktadır.
Bir ürüne veya hizmete ait fikri haklara sahip olan firmalar, o ürünün veya hizmetin pazarından en büyük payı almaktadırlar. Bu durumda telif hakkına sahip olmayan diğer üreticiler ise fason üretici konumuna gelmektedirler.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın ilk yarısında şirketlerin toplam değerinin önemli kısmını sermaye, üstyapı, makine parkı ve teçhizatı gibi maddi varlıklar teşkil ederken, bu durum günümüzde tersine doğru gelişerek şirketlerin en önemli değerleri marka, patent, buluş ve tasarımlar olmuştur.
Başarıyı yakalamak isteyen şirketlerin en büyük sermayeleri marka ve teknolojileridir. Bu sebeple şirketler, sahip oldukları maddi olmayan duran varlıklarını sadece tescil ettirmekle kalmayıp etkin bir şekilde yönetmek zorundadırlar.
Telif Hakları ve Sanat
Telif hakları sadece şirketlerin maddi olmayan duran varlıkları ile sınırlı değildir. Sanatın evrenselliğini ve çeşitliliği göz önüne alırsak, sanat eserlerinin de kullanım hakkının sahiplerine verilmesi gerekmektedir. Dolayısı ile her türlü bilimsel ve edebi eserler, müzik eserleri, güzel sanatlar, sinema ve bilgisayar program ve yazılımları telif haklarına konudur ve tescil edilmesi yani kullanım hakkının yaratıcısına verilmesi gerekmektedir.